AVRUPADA YÜKSELEN FAŞİST SÖYLEMLER VE MİLLİYETÇİLİK

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi dekanı ve Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölüm başkanı Mithat Baydur ile Avrupa'da yükselen faşit söylemler ve milliyetçilik akımı hakkında konuştuk . 1993 yılında yapılan Maastricht Anlaşması ile başlayıp günümüz gündemine de dğeindiğimiz bir ropörtaj gerçekleştirdik sizler için .

1993 yılında yapılan Maastricht Anlaşması ile üye devletlerin sınır ve kendi aralarında ticaret antlaşmaları yapması ve iş gücünün serbest dolaşımının sonuçlarıyla ilgili bizi aydınlatır mısınız?
Şimdi bunun bir ekonomik boyutu var bir de sosyo-kültürel boyutu var. Ekonomik boyutu olarak şunu söyleyebiliriz ; söylediğiniz gibi Maastricht 1993 antlaşmasından sonra avrupadaki sermaye dolaşımı ile beraber iş gücünün serbest dolaşımı da gündeme geldi ki iş gücünün serbest dolaşımı gündeme geldiği zaman AB içerisindeki şu an yirmiyedi ülkenin en daha yoksul ülkelerinden daha mürefe ülkelerine yani refah dediğimiz ülkelere doğru büyük bir iş gücü kayışı oldu . Ondan dolayı AB içerisinde herhangi bir kriz çıktığı zaman normal bir Alman vatandaşı Polonyalı bir muslukçunun parasını ben cebimden niye ödeyeyim diyor yahut Yunanistan'da bir kriz çıktığı zaman Yunanistan'da zarar eden lokantaçının parasının zararını ben niye cebimden karşılayayım diyor dolayısıyla başta Almanya olmak üzere diğer Fransa gibi ülkelerde bu birazcık gelir dağılımını bozucu. Bir başka deyişle kendi vatandaşlarının ve kendi refah düzeylerinde nispi gerileme getirmesinden dolayı bu ülkelerdeki orta sınıfta bir memnuniyetsizlik baş göstermeye başladı. Arkasından 2001'de ABD'deki ikiz kuleler saldırısından sonra biliyorsunuz yani oğul Bush'un '' ya bendensiniz ya da değil. '' diye tamamen böyle bir islam cografyasını hedef göstererek bir harekete geçmesi , harekete geçtikten sonra  da El Kaide , El Nusra ve son zamanlarda da IŞID gibi örgütlerde kendini ifade eden islam eşittir terör gibi bir  algılamaya yol açtı .

Fransız ihtilaline baktığımızda düşman kilise ve otoriter devlet adamları iken buraya baktığımızda doğal olarak gelişen mi yoksa başka  bir eller tarafından mı büyük ortak düşman yaratılmaya çalışılıyor  ?
Bu aslında bir zincirleme yani ,tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan çıkar gibidir . Fransız ihtilalinin getirdiği milliyetçilik anlayışı ve aslında böyle bir cumhuriyet vatandaşlığı modelinde kendisini ifade bulan milliyetçilik anlayışı kısmen bizim Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşlık anlayışında da vardır. Yani aslında bizim milliyetçilik tarifimizde hem Alman milliyetçiliğinin etkisi vardır hem de Fransız milliyetçiliğinin etkisi vardır .Şimdi ben tekrar sorunuza geleceğim ama bu vesile ile Türkiye'den de örnek vereyim Alman milliyetçiliği etkisi vardır derken hani '' Türk öğün,çalış,güven.'' , '' Bir Türk dünyaya bedeldir.'' gibi Alman milliyetçiliğinin romantik akımının izleri vardır. Fransız milliyetçiliğinde şöyle izleri vardır , yine Mustafa Kemal'in sözlerini söylersek ''Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kürtlerden , Türklerden, Çerkeslerden , Lazlardan oluşan samimi bir mecmuadır.'' şeklinde ifadeleri var , bu da mesela Fransız milliyetçilik anlayışına uyar. Çünkü Fransız milliyetçiliğinde Franklar vardır , Bulbonlar vardır , Yahudiler vardır, BaBasklar vardır, dolayısı ile milletçilik dediğimiz şey bir azınlıklar koalisyonudur. Bugüne kadar hep böyle oldu geldi ama serbest dolaşımla ve özellikle Batı ülkelerindeki  bir takım terör hadiselerinin islam ile özdeşleştirilmesi  ve özellikle Fransanın beş milyon göçmeni vardır Avrupada en çok göçmen besleyen ülkelerden bir tanesidir bunların büyük bölümü de müslümandır.  Almanyada keza çok önemli bir Türk işçi gücü vardır dolayısıyla bunların diğer emsallerine göre daha ucuza çalışması,  daha ucuza çalışırken o ülkede vatandaşlık bağı çerçevesinde olan yani doğal ve makbul vatandaşı olan kimselerin zaman zaman biraz önce söylediğim gibi görece refahtan daha az faydalanması, daha düşük pay alması bunlarda bir ihfal duygusu yarattı. Keza ABD'ye bakıldığı zaman normal bir Amerikan vatandaşı işsizken bir Meksikalı ya da bir Güney Amerikalı birisinin daha ucuza ya da  Posterikalı veya hangi ülkelerden örnek verebiliriz ABD'den...

Avrupa'nın müslümanları dışlama politikasının başarılı olduğunu varsayarsak , kendiyle başbaşa kalmış bir Avrupa'nın ekonomi durumunu olumlu mu  olumsuz mu etkiler?
Avrupa'nın politikasını olumsuz etkliler  çünkü artık  eskisi gibi çok fazla üreten bir Avrupa ile karşı karşıya değiliz . Avrupa içerisinde özellikle mesela Avusturya'da olsun doğu avrupa ülkelerinde olsun büyüme hızları son derece düşük muhtemelen önümüzdeki yıllarda da daha geriye doğru da gidecek . 2050 yılıyla ilgili yapılan projeksiyonlar var, mesela Almanya'nın nüfusu muhtemelen seksen milyonda sabit kalacak 2050'de . İtalya'nın nüfusu altmış milyona düşüyor ,İngiltere'nin de yetmiş milyon civarında olacağı söyleniyor ama  Türkiye'nin mesela yüz milyon olacağı . Üstelik de avrupa ülkeleri için verdiğim rakamlar tamamen özellikle nüfusun %65 inin ya da %70'inin tam rakamları aklımda değil otuzbeş yaş ve üstünü kapsayan bir nüfus komposizyonu bu . Bu ne demek ,ihtiyar yani yaşlı bir avrupa ile giderek karşı karşıya kalacağız, yaşlı bir avrupa aslında üretmeyen tüketen bir avrupadır dolayısıyla AB 'nin ileriye matuf olarak hem yeni teknolojiler konusunda hem de farklı çeşitlenmiş sektörler bazında çok önemli bir yer işgal etmeyeceği buradan anlaşılıyor . Burada tabi ABD' nin yeniden mesela bu Çin' e de özellikle bir takım gümrük duvarları uygulayarak ucuz Çin mallarının Amerikan piyasasını işgal etmesinden dolayı Amerikan işçilerini ve çalışan emekçilerinin işsiz kalmaması ,yeniden onlara bir istihdam politikası uygulama çerçevesinde ... Kısacası gerileyen imhalat sanayinin yeniden Amerika'da canlandırmaya uygun bir politikası var .

Amerika'nın ''yurtdışında fabrikası olan firmaya ben Amerika'da ürün sattırmayacağım.'' tarzı söylemi NIKE ,APPLE gibi markalar için bir yaptırımda bulunmak mıdır ?
Onlara hiçbir şey olmuyor . Yani yüksek teknolojiyi kullanarak  high tec dediğimiz alanlarda onlara hiçbir şey yapılamaz ... Sen tamamen haklısın o konularda ,onu ben söylemiyorum . Özellikle tekstil gibi ara mallar gibi üretimlerde yani bunları çok yabana atmamak lazım , bunlarda özellikle tekrar Amerika'da bir üretimi canlandırmak istiyor . Yani tekstil de dahil , tabş bunda ne kadar başarılı olacak ya da olamayacak bilemiyoruz yani bu kadar birbirine entegre olmuş bir dünyada mesela bir bakıyorsunuz Mısır'dan pamuk almoş bir firma ,işte Endonezya'ya pamuğu çektirmiş  ondan sonra Singapur'da işletmiş ,Tayvan'da son şeklini almış avrupada satıyor . Böyle bir dünyadan söz ediyoruz ,yani buralarda belki buna özellikle tekstil alanında falan müdahale olabilir . Ama yüksek teknoloji ürünlerinde ve   silah sanayisinde falan asla böyle bir şey olmayacaktır onu ben de zannetmiyorum . Dolayısıyla ABD'de yükselen bir yani sizin de sorduğunuz manada yükselen bir popüristsal söylem yani aşırı milliyetçi ,aşırı sadakatçi bir söylem . Öyle bir rektörik kullanılıyor,bu ifadesini ABD'de çok önemli bir takım muhalefet ile karşılaşmasına rağmen bir miktar ses getirmiş durumda mesela  Trump görev başına geldiğinden bu yana ABD'de özellikle öğrenciler arasında bile zenci -  beyaz kavgasına dayanan yani öğrenci otobüslerinde şu ana kadar kayıtlı  bin beş yüz tane dava var . Yani beyaz öğrenci zenci öğrenciye hakaret etmiş, zenci öğrenci de ondan şikayetçi olmuş ya da kavgaya tutuşmuşlar ve bu vaka polisiye olmuş. Polis kayıtlarında böyle zenci- beyaz ayrımı ekseninde bin beş yüz dava var. Şimdi bunlar nerden cesaret alıyor ? Dolayısıyla ABD 'de çözüldü zannedilen böyle bir ırkçı fay hatlarının yeniden harekete geçtiğini söyleyebiliriz .

Amerika'daki zenci- beyaz ırkçı fay hatlarının hiç bitmediği aslında halının altına itelendiğini söyleyebilir miyiz ?

Tabi ama bu ırkçı fay hatları ABD'de kalacağı düşünürsek olmaz bu mutlaka avrupaya da sirayet edecektir.Fransa'daki başkanlık seçimlerinin birinci tur sonuçlarını aldık ,ikinci turda biliyorsunuz Marine Le Pen ile Macron kaldı. Muhtemelen Macron kazanacak , Macron'un kazanması biraz avrupayı rahatlatacaktır.

Le Pen 'in kazanması farklı bir sahne mi açacak Avrupa'da ?
Açacaktı ama Macron kazanacak . Macron daha ziyade küreselleşme yanlısı. Fransa'nın AB'den çıkmama yanlısı bir politika izliyor ,ki zaten Macron'un ikinci turda kazanıcağı belli ki bugün euro çok büyük değer kazandı. Yani piyasa ve insanlar sezgisel olarak onun kokusunu alıyorlar . Dolayısıyla bu AB'nin özellikle Fransa ve Almanya iki büyük lokomatif ülkesi biliyorsunuz , Fransa'nın bundan ayrılmayacağını gösteriyor ki AB iyi ya da kötü sancılı ya da güçlü birliğini bir süre daha sürdürecek .Dolayısıyla bu aslında Putin ile Trump'ın da belki çok hoşuna gitmeyecek bir şey çünkü Trump da AB 'nin aslında çok fonksiyonel olmadığını büyük bir bölümünün Almanya ve Fransa dahil NATO üyesi olması dolayısıyla özellikle önemli bir mali küfeti ABD'nin yıkmasından ellerine özellikle NATO  çerçevesi ile ellerini cebine atmamasından dolayı çok şikayetçi.

Brexit olayı bu alevlenen milliyetçi söylemlerden dolayı mı gerçekleşmiştir ve milliyetçilik ile yeni oluşumların pasif üçüncü dünya harbini  nasıl sonuçlandıracağını son olarak açıklayabilir misiniz ?

Tabi . İngiltere AB'ye daha önce zaten iki defa müraacat etti alınmadı , İngiltere üçüncüsünü de aldı 1973'te general de Gaulle zamanında Fransa 'da truva atı diyorlardı ona ,Amerika'nın truva atı  olarak  reddedilmişti fakat 1973'te üçüncü müracatında alındı yani girişi çok sancılı olmuştur İngilterenin . Fakat ABD , yani AB 'nin kuruluşunda zaten özünde adı konmamış bir ruh olarak , yani hukukun ,demokrasinin , felsefenin , parlementerizmin beşiği olan avrupanın gücü okyanus ötesindeki ikinci dünya savaşından sonra kaptırılmasının getirdiği bir aşağılık duygusu bir infeyoriti kompleksi . Yani ikinci planda kalmanın getirdiği bir eziklik vardır, yani bunun sebebini birbirlerine soruyorlar ve diyorlar ki yani bu Fransa ile Almanya tarihte dört kez savaşmış .Napolyan savaşları ,1871  Alsas Loren savaşları , 1, Dünya Savaşı'nda karşı saftalar ,2. Dünya Savaşı'nda karşı saftalar yani dört savaş.  Yani ne diyorlar bunun sonucunda madem Fransa ve Almanya avrupaya hep kan kaybettirdi biz bunların iksini bir araya getirmenin yolunu bulalım diyorlar . Ve yolunu buluyorlar ondan dolayıdır ki Fransa ile Almanya AB'nin ilk tohumları olan kömür çelik birliğini kurarken iki önemli profildir ve yani bu problemleri çözerse ezeli ve ebedi bir barış gelecektir avrupaya diye düşünmüşlerdir fakat İngiltere özellikle hep bu kıta avrupasından farklı düşünmekte kendini farklı savunmaktadır gerçekten de Fransız ve Alman merkeziyetçiliğine Alman devlet merkezli düşünmesine bakıldığı zaman daha ziyade İngiltere Amerikan tipi anglosakson bir felsefededir .Yani daha bireycidir ilk liberalizmin fikir babalarının Almanya'dan değil de İngiltere'den falan daha sonra ABD'den çıkması da tesadüfi değildir. İngiltere kendini orada hep eğreti görmüştür ve nihayetinde de yani bu birliğin kendisine daha bağlayıcı unsurlar getirerek elinin kolunun bağlandığını manevra alanını daralttığını düşünerek yrılış kararı verdi bu en çok ABD'yi mutlu etti .Bu benim biraz önce bahsettiğim ilerideki yani üçüncü pasif dünya savaşı dediğim siyasi iklime doğru olan bu güzergahta aslında AB ile değil ABD ile hareket edeceğinin de tipik bir göstergesidir bu onun yapı taşları döşeniyor şimdi .Yani bir tarafta AB ayrı olacak ABD ve İngiltere İsrail ve Orta Doğuda da Türkiye olacak mı olmayacak mı ? Türkiye'nin de ait olduğu yer kavgasını suriye üzerinden cereyan ediyor zaten yani biz de aslında nereye gideceğimizi bilmiyoruz bakıyoruz Rusya Suriye'de çok etkin Rusya'ya bir yanaşmak istiyoruz sonra böyle Rusya'ya küsüyoruz Trump'tan telefon gelince tekrar ABD'ye yanaşıyoruz bu arada Rusya turist göndermeyeceğim ve domates antlaşması yapmayacagım diyor ,tekrar böyle bir Rusya ile ilişkileri düzeltmeye çalışıyoruz . Uluslar arası ilişkiler böyle love and hate , aşk ve nefret kavramı içerisinde cereyan etmez her ikisi içerisinde bir dengeli politika tutarak ABD ile olan NATO müttefikliğimizi de unutmadan . Çünkü bütün bir batı dünyasını biz karşımıza alırsak da intihar etmiş oluruz . Ya ben kişisel kanaatimi söylüyorum böyle birçok tutarlı bir denge politikasını oluşturmalıyız ,şu anda zaten bizim gelişmelere bakıp '' bekle ,gör.'' politikası izliyoruz.



Yorumlar